miraç.jpg-Miraç Hadisesi- Detaylı Anlatım-kuran bahcesi.blogspot.com
                               BEYT'ÜL - MAMUR


Bundan sonra BEYT'ÜL - MAMUR'a yükseldim.
Burası yedinci semada bir beyt-i mükerremedir.
Kabe-i Mükerreme'nin üzerine gelir; o kadar da büyüktür. 
Onu semadan bıraksalar, tam Kabe-i Mükerreme'nin üzerine iner.
Yüce Hak onu kızıl yakuttan yaratmış. Onun yeşil zümrütten iki kapısı vardır. Kızıl altından on bin kandil asılmış. Ak gümüşten bir minaresi vardır. Onun yüksekliği beş yüz yıllık yoldu. O beytin kapısına bir minber konmuştu. Yaratıldıktan bu yana, hatta kıyamete kadar her gün yemiş bin melek ona gelir. Onun önünde nurdan bir deniz vardır. Orada yıkandıktan sonra, arkalarına nurdan birer rida (belden yukarı örtü) alıp onunla ihrama girerler.


 

- Lebbeyk.
Diyerek ihram giyenler gibi bu beyti tavaf ederler. Oraya bir defa gelene kıyamete kadar bir daha sıra gelmez.
Buraya giden de, ancak yedinci sema melekleridir.
Sonra Cebrail elimdem tuttu; içeri girdik. Şöyle dedi:
- Ya Resulellah, burada da imamet edin.
Cebrail ezan okudu. Yedi kat sema ehli tümden uyarak iki rekat namaz kıldım.Bu topluluğu görünce hatırıma şöyle geldi: Ümmetime de bu toplu ibadetten nasip verilse. Bunun üzerine, o gizliyi ve saklıyı bilen Yüce Zat içimden geçeni bilip şöyle ferman eyledi: 
- Ya Muhammed, senin ümmetine de böyle bir topluluk olacaktır. Onun günü cumadır; cemaatıdır.
        Bazı kitaplarda ise bu durum şöyle yazılmıştır:

        - Cuma günü olduğu zaman, bütün melekler Beyt-i Mamur'a toplanır.

      Cebrail ezan okur; İsrafil ise; hutbe irad eder. Mikâil ise, imam olur; yedi kat sema melekleri ona uyarlar.

        Cuma namazı tamamen kılındıktan sonra, Cebrail şöyle söyler:

     - Ey melekler, şahid olun. Bu ezanın sevabını Muhammed ümmetinin müezzinlerine bağışladım.

       İsrafil ise, şöyle der:

    - Ey melekler şahid olun; ben de bu hutbenin sevabını Muhammed ümmetinin hatiplerine bağışladım.

       Mikâil ise, şöyle der:

       - Bu imamlığın sevabını Muhammed ümmetinin imamlarına bağışladım.

       Melekler dahi, sevaplarını Muhammed ümmetinin cuma namazı kılanlarına bağışlarlar.

       Bunun üzerine, Yüce Hak katından şu ilahi ferman gelir:

     - Ey melekler, bana cömertlik mi arz edersiniz; halbuki cömertliği yaratan benim. Şahid olun; cuma gününe tazim eden Muhammed ümmetinden ister kadın, ister erkek olsun, hepsinin günahını bağışladım. Onları cehennemden azad eyledim.

       Böylece, kerem ihsanında ve rahmet itasında bulunur.

     Allah'ım, bize de bunu nasip eyle; o sevaba ermeyi bize kolay eyle. Emin Peygamber S.A. hürmetine. Ey merhametliler merhametlisi! Amin!


SİDRE-İ MÜNTEHA


       Resulüllah S.A. efendimiz şöyle buyurdu:

       - Bundan sonra, SİDRE-İ MÜNTEHA'ya çıkarıldım.
     Sidre-i Münteha için ulema çeşitli görüş beyan ettiler. Bilhassa, bu ismin verilmesi üzerine.

        İbni Abbas r.a. şöyle anlattı:

       - Halkın ilmi orada son bulup ondan öte ne olduğunu kimse bilmediği için:

       - Sidre-i Münteha.

       İsmi verildi. Bazıları da şöyle anlattı:

     - Yukarıdan inen oraya gelir; aşağı geçemez. Aşağıdan yukarı çıkan da oraya ulaşır; ondan yukarı çıkamaz. Bundan ötürü oraya: 

     - Sidre-i Münteha.

       Denildi.

       Bazılarıda şöyle anlattı:

       - Ruhlar âlemi orada nihayet bulur; bunun için;

       - Sidre-i Münteha.

        İsmi verildi.

        İbni Abbas r.a. şöyle anlattı:

       - O, altından yaratılan bir ağaçtır. Dallarının bazısı zümrütten, bazısı da yakuttandır. Dibinden tepesine kadar olan mesafe yüz elli yıllık yoldur. Onun yaprakları fil kulağına benzer; gayet büyüktür. Onun bir yaprağı bütün dünyayı örter. Yemişleri testi şeklindedir.O ağacı nur kuşatmıştır.

        Resulüllah S.A. efendimizin analttıklarına devam edelim; şöyle buyurdu:
- O ağacın üzerinde o kadar melâike gördüm ki, saysını ancak Allah-ü Taâlâ bilir. O ağacın bütün yapraklarını sarmışlardı. O melekler, çekirge gibi parlıyor, yıldızlar gibi şule veriyorlardı.
        Bu manada şu âyeti kerime gelmiştir:
- Sidreyi bürüyen bürüyordu o zaman  (53/16)
        Müfessirler, bu âyet-i kerimenin tefsirinde şöyle dediler:

        - Melekler çokluklarından o ağacı kuşatmışlardı.

        Şöyle rivayet edildi:

     - O ağacın yapraklarında o kadar melâike vardı ki gökteki yıldızların ve yerdeki kumların sayısı kadardır. Altın kelebek suretinde melekler vardır.

      O meleklerin cümlesi, Fahr-i Kâinat Hulasa-i Mevcudat Resulüllah S.A. efendimizin huzuruna gelip selâm verdiler. Mübarek cemalini gördükleri vakit, Allah'a şükür edip Allah-ü Taâla'nın rahmeti ile müjdelediler. Tüm taatlarının sevabını Resulüllah S.A. efendimizin ümmetine bağışladılar.

      Cebrail'in makamı bu ağacın budakları arasında, yeşil zümrütten bir budaktır. Onun yüksekliği yüz bin yıllık yoldur. Orada bir yaprak vardır; yassılığı yedi kat gök ve yedi kat yerdir. Orada nurdan bir sergi döşenmiştir. Üzerinde kırmızı yakuttan bir mihrap vardır. O mihrap Cebrail'in mihrabıdır. O mihrabın önüne, Habib-i Ekrem Resulüllah S.A. efendimizin namına konulmuş bir kürsü vardı. O konalı beri üzerine hiç kimse oturmamıştı.

        Bundan sonrasını Resulüllah S.A. efendimizden dinleyelim:
- İşte, Cebrail beni aldı; o kürsünün üzerine oturttu. O kürsünün her yanına kürsüler konmuştu; gördüm. Önünde on bin kürsü konmuştu; Tevrat yazıyorlardı. Her kürsünün etrafında da kırk bin kürsü vardı; üzerine melekler oturmuş Tevrat okuyorlardı.
Sağ yanında on bin kürsü konmuştu; yeşli zümrüttendi. Üzerinde melekler İncil yazıyorlardı. Her kürsünün etrafında kırk bin kürsü vardı. Bunların üzerine de melekler oturmuş İncil okuyorlardı.
Sol tarafına da zebercedden (zümrüt cinsinden) on bin kürsü konmuştu; melekler üzerine oturmuş Zebur yazıyorlardı. Her kürsünün etrafında da kırk bin kürsü vardı; üzerine melekler oturmuş Zebur okuyorlardı.
Arka tarafına da kızıl yakuttan on bin kürsü konmuştu. Üzerinde melekler Kur'an-ı Azimüşşan yazıyorlardı. Her kürsünün etrafında da kırk bin kürsü konmuştu; melekler oturmuş Kur'an-ı Kerim okuyorlardı.  
        Şöyle anlatıldı:

        - O kürsünün önünde Tevrat, sağında İncil, solunda Zebur yazılıp okunmasının hikmeti şudur: Resulüllah S.A. efendimiz henüz dünyaya teşrif etmezden evvel o kitaplar nazil olunmuştu. Onlarda, Resulüllah S.A. efendimizin güzel vasıflarını, iyi huylarını, Allah katında habib olduğunu, cümle halktan ileri bir kereme erdiğini, ümmetinin cümle ümmetlerden hayırlı ve faziletli olduğunu açıktan beyan ettiklerine işaret vardı.

        Kur'an-ı Kerim'in arka tarafta yazılıp okunmasında ki hikmet ise, şudur: Bu Resulüllah S.A. efendimize nazil olan kitaptır. Resulüllah S.A. efendimiz beka sarayına teşrif ettikten sonra da, onun hükmü kıyamete kadar baki kalacaktır. Kıyamette dahi, onunla hüküm olunacaktır. Ve onun, nesh (silme), tebdil (değiştirme), tağyir (bozma) ve tahriften korunup mahfuz (saklı) kalacağına işarettir.

Resulüllah S.A. efendimizin anlattıklarına devam edelim; şöyle buyurdu:
- Bundan sonra, Cebrail bana şöyle dedi:
- Ya Resulellah, senden bir dileğim var. Bu makamda iki rekat namaz kılasın ki, makamım onunla bereket kesbeyleye (kazanmak).
Bu sebeple, bende iki rekat namaz kıldım. Beyt-i Mamur'da kıldığım gibi, cümle sidre-i münteha melekleri bana iktida (uydular) ettiler.
        Böylece, Resulüllah S.A. efendimizin meleklere göre daha şerefli olduğu gerçekleşmiş oldu. 



                                                                                                    


                                                                                                              Devamı 12. Bölümde...