image.png-kuranbahcesi.blogspot.com-Ebu Ubeyde Bin Cerrah R.Anh
Hz. Peygamber Efendimiz (S.A.V.) tarafından henüz hayatta iken cennetle müjdelenen on sahabi (aşere-i mübeşşere) arasında yer alan bu fedakâr sahabinin adı Ebu Ubeyde Bin Cerrah'tır. Ebu Ubeyde (R.anh); ticaret, binicilik, kılıç, ok atma gibi alanlarda yetişmiş ve dönemin nitelikli ve bilgili bakış açısına sahip simaları arasında yer almıştır. Cahiliye döneminde Kureyşliler, Mekke'de okuma yazma bilen bir kaç isim arasında ki Ebu Ubeyde (R.anh) 'a saygı duyarlardı. Müşrik babası, oğlunun Müslüman olduğunu duyduğu andan itibaren oğluna zulme başladı. Ebu Ubeyde (R.anh), işkencenin ardı arkası kesilmeyince Habeşistan'a hicret etmek zorunda kaldı.

Evladına zulmetmeye Mekke'de başlayan müşrik baba gittikçe artan öfkesi ve intikam duygusuyla oğlunu kendi elleriyle öldürmeye ant içmişti. Babasının bu öfkesi savaş meydanında da tezahür etmişti. Bedir Savaşı'ında babası müşrikler tarafında saf tutmuştu. Öz oğlunu öldürmekte kararlı olduğundan oğlu ile karşı karşıya gelmek için fırsat kolluyordu. Ebu Ubeyde (R.anh) babasına:

- Baba! Beni sıkıştırmaktan vazgeç! Ölümün benim elimden olmasın. Ancak, mecbur bırakırsan orasını sen bilirsin. dedi.  

Ebu Ubeyde (R.anh); tüm bu sözlere rağmen vazgeçmeyen, aksine daha da salgınlaşan müşrik babasını öldürmek zorunda kaldı.  Varlık sebebi olan babasını öldürdüğü için çok üzülmüştü. Bu durum üzerine gönüllere su serpen Mücadele suresinin 22. ayeti nazil oldu.

Ebu Ubeyde (R.anh); Uhud günü Resulullah'ı koruyan bir avuç kahramandan biriydi. Aynen Tepesi'nde ki bir anlık gaflet sonucu İslam ordusunda bir karışıklık oldu. Bu arada Resulullah'ı öldürmeye yeminli Utbe b. Ebu Vakkas isimli müşriğin attğı bir taş Hz. Peygamber Efendimiz (S.A.V.) 'in ön dişlerinin ikisini kırdı ve alt dudağını yardı. Yine; bu hengamede Resulullah'ın canına kasteden İbni Kamie adlı müşrik ise Hz. Peygamber Efendimiz (S.A.V.) 'in miğferini bir kılıç darbesiyle parçaladı. Parçalan miğferin iki demir halkası Peygamber Efendimiz (S.A.V.) 'in mübarek yanaklarına battı. Yüzü kanayan ve kan kaybeden Resulullah dizleri üzerine çömeldi. Resulullah'ın yüzüne saplanan miğferin demir halkaları derinde olduğundan onları çıkarmak zor görünüyordu. Ebu Ubeyde (R.anh), halkaları eliyle çıkarmanın Hz. Peygamber (S.A.V.) 'in canını daha fazla acıtacağını düşünerek dişlerini bir kerpeten gibi kullanarak halkaları tek hamlede çıkarmalıydı. Yere  uzanan Resulullah'ın  baş ucunda durup dizüstü çökerek önce sağ yanağında ki halkaları dişleriyle sıkıca kavrayıp hızlıca çekti. Halka çıkmıştı ancak; Ebu Ubeyde (R.anh) 'ın ön dişlerinden biride halka ile beraber yere düşmüştü. Ebu Ubeyde, yüzünde ve ağzında oluşan kanları sildi. Bu hali gören Ebu Bekir (R.anh) dayanamadı ve ikinci halkayı çıkarma işini kendisine bırakmasını istedi. Ancak, Ebu Ubeyde (R.anh) başladığı işi bitirmeliydi. Bu defa Hz. Peygamber Efendimiz (S.A.V) 'in sol tarafında ki halkaya yönelerek, onu da dişleriyle kavradı ve tek hamlede hızlı bir şekilde çıkardı. Bu seferde ön dişlerinden diğerini kaybetmişti. Kırılan iki dişi sebebiyle ağzı kanla dolan Ebu Ubeyde (R.anh), bir yandan Allah Resulü'nün durumuna gözyaşı döküyor, bir yandan da yüzünde ki kanları siliyordu. O günden itibaren Ebu Ubeyde (R.anh) ön dişleri olmadan hayatına devam etti. Bu nedenle, Kur'an okurken ve konuşurken bazı harfleri çıkaramazdı. Araplar, ön dişleri olmadığı için hetem dedikleri kimseleri kınarlardı. Ancak, Ebu Ubeyde (R.anh) hiç kimse tarafından kınanmadı. Hz. Ebu Bekir (R.anh), "O, hetemlerin en güzelidir" demek suretiyle bu özellikte ki kişiler içinde en kıymetlisinin Ebu Ubeyde (R.anh) olduğunu dile getirmişti. Sahabelerden bazıları; "Dişsizlik insanı çirkinleştirir. Lakin Ebu Ubeyde Uhud'da kaybettiği dişlerinden sonra çok daha güzelleşmişti" diyerek Ebu Ubeyde'den sitayişle bahsetmişlerdir

Allah Resulü; "Ebu Ubeyde ne güzel bir insandır" (Tirmiz, Menakıb,32) diye buyurarak Ebu Ubeyde'ye değer verdiğini, "Her ümmetin emini vardır. Bu ümmetin emini de Ebu Ubeyde'dir. " (Buhari, 21) ifadesini sahabe arasında çok defa kullanmıştır. 

Hz. Peygamber Efendimiz (S.A.V.), ilim öğrenmek isteyenleri iyi bir Kur'an hafızı olan Ebu Ubeyde (R.anh) 'a yönlendirirdi. Nitekim, Ebu Salebe (R.anh) bir gün Allah Resulü'ne gelip kendisini irşad edecek birisini göndermesini istedi. Resulullah da ona; "Ben seni hem ilmini hem de ahlakını güzelleştirecek birini yolluyorum" buyurarak Ebu Ubeyde (R.anh) 'a gitmesini söyledi. Yemen'liler kendilerine İslamı öğretecek güvenilir bir rehber talep ettiklerinde Resulullah (S.A.V.), Ebu Ubeyde (R.Anh) 'ın elinden tutup şöyle buyurmuştur: "Gördüğünüz kişi, bu ümmetin en güvenilir şahsiyetidir" Ardından onlara Ebu Ubeyde (R.anh)'ı göndermişti. Bu sahneyi gıptayla takip edenlerin başında Hz. Ömer (R.anh) geliyordu. Hz. Ömer (R.anh) 'ın olayın öncesiyle ilgili yaşadıkları şöyledir. Necran Hıristiyanlarından bir heyet gelip Resulullah'tan bir rehber talep etmiş, Hz. Peygamber (S.A.V.) de; "Yarın öğle namazından sonra ashabım arasından güvenilir birini size rehber olarak görevlendireyim" buyurmuştu. Bu sözleri duyan ve "Anılan özellikte olmayı ne çok arzu ederdim" diyen Hz. Ömer (R.anh) öyle heyecanlanmıştı ki ertesi günü zor getirebilmişti. O gece gözüne bir damla uyku girmemiş, bahsedilen gün öğle namazına erken gidip Resulullah'ın kendisini kolayca fark edebileceğini düşündüğü en ön safta yerini almıştı. Namazı kıldıran Hz. Peygamber (S.A.V.), cemaate dönerek gözleriyle birini aramıştı. Hz. Ömer (R.anh), sürekli hafifçe kalkar gibi yaparak Resulullah'ın kendisini görmesi için çapalıyordu. Ancak; Hz. Ömer (R.anh) 'ın bu gayreti boşunaydı. Peygamber Efendimiz (S.A.V.) iki saf arkada bulunan ve ümmetim emini olarak tasvir ettiği Ebu Ubeyde (R.anh) 'ı çağırdı ve görevi ona tevdi etti. (Ahmet b. Hambel, Müsned, 1/18)  

Daha dünyada iken cennetle müjdelenen Ebu Ubeyde (R.anh), hicretin 18. yılında baş gösteren ve bir çok sahabenin vefatı ile sonuçlanan veba salgınında hastalanarak yatağa düştü. Salgın sırasında vatanından kilometrelerce uzakta ki Amvas'ta  58 yaşında iken savaş meydanında ruhunu teslim etti. Cenaze namazını gözyaşları eşliğinde kıldıran Muaz b. Cebel (R.anh), İslam ordusuna şu konuşmayı yaptı: "Ey insanlar! Bu gün öyle bir kimseyi kaybettiniz, vefatı için öyle bir hüzne boğuldunuz ki . Allah'a yemin ederim, Ebu Ubeyde'den daha fazla  gönlü iyilikle dolup taşan, daha merhametli, kin, öfke ve kötülükten uzak duran, insanlara yardım ve nasihat eden, ahireti arzulayan bir kimseyi ben görmedim. Allah Ebu Ubeyde'ye rahmetiyle muamele etsin. " Muaz b. Cebel (R.anh) defnin ardından Ebu Ubeyde (R.anh) 'ın vefatından halife Hz. Ömer (R.anh) 'ı bilgilendirmek üzere bir mektup yazıp Medine'ye gönderdi. Mektubu okuyan Hz. Ömer (R.anh) ve yanında bulunanlar gözyaşlarını tutamadılar