D Ö R D Ü N C Ü S E M A
Bundan sonra DÖRDÜNCÜ SEMAYA yükseldik.
Yüce Hak bu semayı ham gümüşten yaratmıştır. ( Bir rivayette: Beyaz inciden yaratmıştır.)
Bu semanın adı: Zâhir'dir. Kapısı nur olup nurdan kilidi vardı.
Bu kapının üzerinde: LÂ İLÂHE İLLALLAH MUHAMMEDÜN RESULÜLLAH (Allah'tan başka ilâh yoktur; Muhammed Allah'ın Resulüdür), kelime-i tevhidi yazılmıştı.
Bu kapıda ki meleğin adı. Salsail'dir.
Daha önce ki bölümlerimizde anlatılan şekilde kapı çalınıp sual ve cevap alındıktan sonra; kapıyı açtı. İçeri girdim; Salsail'i gördüm. Tüm işlerin her biri ona bırakılmıştı. Bunun emrinde, dört yüz bin melek vardı. Bu meleklerden her birinin emrinde dört yüz bin melek vardı.
Bu meleklerin tesbihi şuydu:
- Zülümatın ve nurun haliki Yüce Zat, noksan sıfatlardan münezzehtir.
Güneşin ve aydınlık veren ayın halikı noksan sıfatlardan münezzehtir. En yüceden daha üstün Zat noksan sıfatlardan münezzehtir. (1)
Bunların arasında bir bölüm melâike gördüm. Bunların kimi kıyamda durmuştu; kimi de secde yerine bakıyordu. Hiç bir şekilde gözlerini o yerden ayırmıyor huşu ile duruyorlardı. Kimisi de rukuâ varmış, ayaklarına bakıp huşu ile duruyorlardı. Kimisi de secde yerinde burunlarına bakıp huşu ile duruyordu.
Anlatılan üç sınıf meleklerin tesbihi şuydu:
- Rabbimiz, noksan sıfatlardan tam manası ile münezzehtir; pek mukaddestir. Öyle bir Rahman Rahim'dir ki: Ondan başka ilâh yoktur. (2)
Cebrail'e sordum:
- Bunların ibadetleri bu mudur?
Cebrail bana şöyle anlattı:
- Bunlar, yaratıldıktan bu yana, tam huşu üzere dururlar. Duâ eyle; bu ibadeti ümmetin için iste.
Duâ edip istedim; ümmetime namazda huşu ihsan olundu.
Bundan sonra, İdris A.S. ve Nuh A.S. peygamberleri gördüm. Bunlara selam verdim. Selamımı alıp tazim eylediler. Bana:
- Hoş geldin ey salih kardeş, ey salih peygamber.
Dediler ve çeşitli ikramların müjdesini verdiler.
İdris'in tesbihi şuydu:
- Dilekte bulunanlara icabet eden Yüce Zat noksan sıfatlardan münezzehtir.
Zalimleri tutan Yüce Zat, noksan sıfatlardan münezzehtir. Öyle münezzeh bir zattır ki, yücelebildiği kadar yüceldi; hiç kimse onun yüceliğine yetişemez. (3)
Nuh'un okuduğu tesbih ise şu idi:
- Hayy ve Halim olan Yüce Zat noksan sıfatlardan münezzehtir. Hak Ferd Kerim Zat noksan sıfatlardan münezzehtir. Aziz Hakim Zat nksan sıfatlardan münezzehtir. (4)
Bundan sonra İsa A.S. validesi Meryem'i, Musa A.S. validesi Buhayid'i, Firavun'un hanımı Âsiye'yi gördüm. (Allah onlardan razı olsun.) Bunlar beni karşıladılar. Meryem'in yetmiş bin köşkü vardı; hepsi de ak incidendi. Musa'nın validesinin dahi yeşil zümrütten yetmiş bin köşkü vardı. Âsiye'nin de kızıl yakuttan, kızıl mercandan yetmiş bin köşkü vardı.
Bunları geçtikten sonra bir derya gördüm. Onun suyu kardan beyazdı.
- Bu deniz nedir?
Diye sordum. Cebrail bana şöyle anlattı:
- Buna: Kar Denizi adı verilmiştir.
Bunu geçtikten sonra güneşi gördüm.
Bir rivayette güneş: Yüz altmış kere kürre-i arzdan büyüktür.
İbn-i Abbas'ın rivayetinde ise şöyle anlatıldı:
- Güneşin büyüklüğü yetmiş yıllık yoldur.
Yüce Hak, güneşi yarattıktan sonra, bir de altından bir gemi yarattı. Bu gemiye kızıl yakuttan bir taht koydu; bunun üç yüz altmış ayağı vardır. Her ayağını bir melek tutar.
Böylece, o deryada güneşi kayık içine koyarlar. Üç yüz altmış bin melek tutarak her gün güneşi maşrıktan mağriba (doğudan batıya) götürürler; her gece mağripten maşrıka getirirler. Bundan sonra o melekler ibadetle meşgul olmaya başlarlar. Ertesi gün için üç yüz almış bin melek gelir; bu hizmeti eda eder. Taa, kıyamete kadar bu iş böyle sürüp gider. Bir kere bu hizmeti edene, bir daha sıra gelmez. Kur'an-ı Kerim'de, Fürkan-ı Mecid'de Yüce Hak şöyle buyurdu:
- Güneş, kendi karargâhında yürümektedir. (36/38)
Müfessirler dediler ki:
- Güneşin karargâhı arşın altındadır.
Allah onlara rahmet eylesin.
Melekler, güneşi, her gece arşın altına götürürler. Orada Yüce Hakka secde eder. Taa, kıyamet vakti yaklaşıncaya kadar. O zaman şu emri ilâhi gelir:
- Güneş mağripte (batı) dursun; orada doğsun.
Bu mananın geniş şekli: Arais-i Salebi adlı eserde mevcuttur.
Rasulüllah S.A. efendimizin anlattıklarına devam edelim:
- Bundan sonra Cebrail ezan okuyup kamet getirdi. Dördüncü sema ehli olan meleklere imam olup iki rekat namaz kıldım.
B E Ş İ N C İ S E M A
Bundan sonra BEŞİNCİ SEMAYA yükseldik.Yüce Hak, bunu kırmızı altından yaratmış. İsmine:
- Safiye derler.
Daha önce anlatıldığı biçimde, diğer semalarda olduğu gibi; kapının açılması istendi. Belli sual ve cevap vaki olduktan sonra kapı açıldı.
İçeri girince gördüm ki, oranın bekçisi Kelkâil nurdan bir kürsü üzerine oturmuştu. Ona selâm verdim; tazim edip selâmımı aldı.
Buna beş yüz bin melek hizmet ediyordu. Bu meleklerden her birinin emrine tabi beş yüz bin melek vardı. Bunlar şu tesbihi okuyorlardı:
- Mukaddestir, mukaddestir Rablar Rabbı. Noksan sıfatlardan münezzehtir en yüce en azametli Rabbımız. Pek mukaddestir meleklerin ve ruhun Rabbı. (5)
Bu tesbihi okumaya devam ediyorlardı.
Bunları geçtikten sonra, bir güruh melâikeye rastladım; bunların hesabını ancak Yüce Mevlâ bilir. Bunlar huşû üzere kadede oturmuşlardı; daima dizlerine bakıp şu tesbihi okuyorlardı:
- Noksan sıfatlardan münezzehtir en yüce faziletin sahibi. Sübhandır adaletli olup zülmetmeyen Yüce Zat. (6)
- Bunların ibadeti bu mudur?
Diye sordum: Cebrail şöyle anlattı:
- Bunlar yratıldıktan bu yana, hep bu ibadetle meşguldürler. Niyaz eyle; Yüce Hak bu ibadeti ümmetine ihsan eylesin.
Ben de tazarru ve niyaz edip diledim; namazda kade ihsan olundu.
Bunları geçtikten sonra, İsmail A.S. İshak A.S. Yakup A.S. Lut A.S. ve Harun A.S. peygamberleri gördüm.
Bunlara selam verdim. Selamımı aldılar ve bana:
- Hoşgeldin ey salih oğul, ey salih kardeş, ey salih peygamber.
Dediler. Kemaliyle tazim edip güzel ikramların müjdesini verdiler.
Bu peygamberlerin tesbihi şuydu:
- Vafedenler, azametini ve müntehasını anlatmaktan yana aciz kaldıkları Yüce Zat noksan sıfatlardan münezzehtir. Boyunlar önünde eğilen, güçler ona karşı küçülen Yüce Zat noksan sıfatlardan münezzehtir. (7)
Bunu geçtikten sonra, bir deryaya vâsıl oldum. Onun büyüklüğünü, ancak Yüce Hak bilir. Onu başkası anlatamaz.
- Bu derya ne deryasıdır?
Dedim: Cebrail bana şöyle anlatı:
- Bunun adına:
- Bahr'ün-nıkam. (azap deryası)
Derler. Nuh tufanı bu deryadan inmiştir.
Bundan sonra Cebrail ezan okuyup kamet getirdi. Beşinci sema meleklerine imam olup iki rekat namaz kıldım.
(1) "Sübhane halik'ız zulümati ven nur, sübhane halik'ış şemsi vel kameril münir, sübhan'er efiil alâ. "
(2) "Sübbuhün kuddusün Rabbüner Rahman'ir Rahim'illezi lâ ilâhe illâ hüve."
(3) "Sübhane mücib'is sailin, sübhane kabiz'il cebarrin, sübhan'ellerizi alâ felâ yebluğu ulüvvehu ahad."
(4) "Sübhan'el hayy'il halim, sübhan'el hakk'il kerim, sübhan'el aziz'il hakim."
(5) "Kuddusün kuddusün Rabb'ül erbab, sübhane Rabbina el alâ el azam, kuddusün Rabb'ül melaiketi ver ruh."
(6) "Sübhane zil fazl'il ekber, sübhan'el adl'illezi lâ yecurü."
(7) "Sübhane men lâ yesif'ül vasifune azametehu ve mütenahü, sübhane men hadaat leh'ür rikabü ve zellet leh'üs sıfat. "
0 Comments
Yorum Gönder