image.png- Eyyûp Aleyhisselâm Kıssası- kuranbahcesi.blogspot.com
Eyyûp Aleyhisselâm; uzun boylu, kıvırcık saçlı, büyük başlı, güzel gözlü, kısa boyunlu, kalın bacaklı ve kalın kollu idi. Yakup Aleyhisselâm zamanında yaşadı.

Eyyûp Aleyhisselâm'ın annesi, Lut Aleyhisselâm'ın kızıdır. Babası Mûs ise; Nemrud'un İbrahim Aleyhisselâm'ı ateşe attığı gün İbrahim Aleyhisselâm'a iman edenlerdendi.

Yüce Allah, ona erkek, kadın bir çok ev halkı ihsan etmişti. on üç tane erkek evlâdı vardı. Eyyûp Aleyhisselâm, Yakup Aleyhisselâm'ın Leyya adında ki kızı ile de evlenmiştir.

Eyyûp Aleyhisselâm, Ürdün'ün Beseniye Nahiyesi'nde yaşamakta idi. Varlıklı idi.

Çobanları ile birlikte bin koyunu, beşyüz öküzü, her öküz için bir köle çoban, her çobanın karısı, çocukları, her öküzün çift aletlerini taşıyan merkebi, her merkebinden 3-5 sıpası bulunmakta idi.



Eyyûp Aleyhisselâm'a  peygamberlik verilişi, Yakup Aleyhisselâm zamanında  olmuştur.

Dâvûd Aleyhisselâm'a göre; Eyyûp Aleyhisselâm, insanların en halim, en sabırlısı ve öfkesini en çok yenen idi.

Eyyûp Aleyhisselâm, Allah'ın kendisine verdiği nimetlerin bir şükrü olarak; yetimlere, dullara bakar, yoksulları gözetir ve konukları ağırlardı.

Eyyûp Aleyhisselâm, yoksul bulundurmadıkça yemek yemez, açların karnını doyurmadıkça kendi karnını doyurmaz, konuksuz gecelemez, dulları giydirir ve kuşatırdı.

Cenab-ı Hakk'ın Eyyûp Aleyhisselâm'ı  hastalık-belâ ile imtihan etmesi hususunda tülü sebepler gösterilir. Beseniye halkına zulmeden kralla konuşmasında işlediği zulüm hakkında onu uyarmadığı, iyiliği emretmediği rivayet edilir.

Şam'da kıtlık, kuraklık olunca, Mısır Kralı Firavun; 

"Mısır'a gel. Bizim yanımızda senin için bolluk ve genişlik vardır" şeklinde yazı gönderir.

Eyyûp Aleyhisselâm da ailesi, küçük ve büyük baş hayvanları ile birlikte Mısır'a gider. Firavun onlara, elbiseler, yiyecekler ve yerler verir.

Eyyûp Aleyhisselâm, Firavun'un yanında bulunduğu sırada Şuayip Aleyhisselâm içeri girer ve;

"Ey Firavun. Gök halkı, yer halkı, denizler ve dağlar halkı kızınca Allah'ın da gazaba geleceğinden korkmaz mısın?"  der. 

Eyyûp Aleyhisselâm ise susar, konuşmaz.

Eyyûp ve Şuayip Aleyhisselâm Firavun'un yanından çıkınca, Yüce Allah Eyyûp Aleyhisselâm'a :

"Ey Eyyûp! Sen, Firavun'un ülkesine gittiğin için sustun. Belâya hazırlan! " diye buyurur.

Eyyûp Aleyhisselâm:

"Ben, yetimin geçimini üzerime almadım mı? Açı doyurmadım mı? Dula yardımcı olmaya çalışmadım mı? " der.

O sırada içinden binlerce yıldırımlar, korkunç gök gürlemeleri duyulan bir bulut geçer ve bulutun içinden:

" Ey Eyyûp! Bunu sana yaptıran kimdi? " diye seslenilir. 

Eyyûp Aleyhisselâm ise, hemen bir avuç toprak alıp başının üstüne koyarak;

" Sendin Ya Rab " der.

Yüce Allah ona;

" Belâya hazırlan! " der.

Bunun üzerine; üzerlerine evleri yıkılıp bütün oğulları ölür. Bütün serveti yok olur.

Fakat o, bu belâ ve musibetlere rağmen, hep Yüce Allah'a hamdü sena etmekten, ibadetine devam etmekten, verdiğine şükür etmekten, uğradığı belâ ve musibette katlanmaktan  geri durmaz.

"Zaten onlar Allah'a aitti. Onları bana emanet olarak vermişti. Onları ister bırakır, ister geri alır. Ben, annemin karnından çıplak olarak doğdum ve çıplak olarak kabre döneceğim. Çıplak olarak ta, Rabb'ime haşrolunacağım. " deyip Allah'a hamd etmeye devam eder.

Eyyûp Aleyhisselâm, çiçek veya cüzzam hastalığına tutulanarak hastalınır.

Dili şişer, ağzını doldurur. Yemeği, ancak iki eli ile tutarak ağzını götürür. Yediği şey, karnına girdiği gibi çıkar. Bağırsakları vazife görmez olur. Ayaklarında güç kalmaz, kendisini taşıyamaz hale gelir.

Daha önceleri kendilerini geçindirdiği kimselere el avuç açar olur. Onlar da, bir tek lokma verirler, üstelik onu da başına kalkarlar, kendisini kınar ve ayıplarlar.

Ailesi onar küser, Oğulları öldüğü için elinden tutacak kimsesi kalmaz. Akrabaları, dostları da kendisinden yüz çevirir ve ilgilerini keserler.

Zamanında yaptığı iyilikler unutulur, tanıdıkları kendisini tanımaz olur.

Köy halkı, kendisini köy dışındaki çöplüğe sürüp çıkarır. Üzerine gerilen bir gölgelikte barınmaya başlar. Yanına hanımından başka uğrayan olmaz. İhtiyaçlarını yalnız hanımı gelip giderir.

Eyyûp Aleyhisselâm'ın hastalığı on sekiz yıl sürdü. Yakın, uzak herkes ondan ayrıldı. Ancak, din kardeşlerinden özelliği bulunan ikisi, sabah, akşam onun yanına uğrarlardı.

Onlardan biri, öbürüne:

"Vallahi Eyyûp, her halde âlemlerden hiç bir kimsenin işlemediği bir günah işlemiş olmalı." dedi.

Arkadaşı:

"Ne demek bu. " diye sordu.

"Kendisi on sekiz yıldan beri bu hastalıkla uğraşıyor. Allah, ona acımıyor ve bu belâ ve musibeti ondan kaldırmıyor." dedi.

Onlar, yine bir gün Eyyûp Aleyhisselâm'ın yanına gittiler.

"Allah, Eyyûp'da bir hayır olduğunu bilseydi bu belâ ve musibet ona erişmezdi. " dediler.

Eyyûp Aleyhissselâm; bunu işittiği zaman, kendisinin bundan daha ağırına giden bir şey olmadı.

Eyyûp Aleyhissselâm:

"Ey Allah'ım. Sen benim bir açın yerini bildiğim halde, hiç bir gece tok gecelemediğimi biliyorsun. O halde beni doğrula! " diye yalvardı.

Allah tarafından doğrulandı. Doğrulandığını onlar da işittiler.

Eyyûp Aleyhisselâm:

"Ey Allah'ım! Sen, benim bir çıplağın yerini bildiğim halde, üzerime asla gömlek giymediğimi biliyorsun. O halde ben doğrula! " diye yalvardı.

Allah tarafından doğrulandı. Doğrulandığını onlar da işittiler.

Eyyûp Aleyhisselâm'a iman edip, belâ ve musibete uğraması üzerine, kendisinden yüz çeviren, dinini bırakanlardan üç kişi daha vardı. Onlardan birisi Yemen'li,  ikisi de Beseniye Köyü halkındandı.

Bunlar, bir gün Eyyûp Aleyhisselâm'ın yanına gittiler. Onu suçlayarak ağlattılar.

"İşleyip azabını çektiğin günahından dolayı, Allah'a tevbe et! Sen, öyle bir günah işlemişsin ki, o günahı hiç kimse işlememiştir. Bunun içindir ki, senin üzerinden azap kaldırılamıyor." dediler.

O sırada, orada bulunan ve Eyyûp Aleyhisselam'ın peygamberliğini tasdik etmiş olan bir genç;

"Ey olgunluk yaşında ki kişiler! 

Siz, kimin hakkını, eksilttiğinizi, kimin hürmetini yırttığınızı, hangi Zâtı ayıpladığınızı, suçladığınızı biliyor musunuz?  

Eyyûp'un Allah'ın Peygamberi, günümüzde halkın en hayırlısı, en üstünü ve en seçkini olduğunu bilmiyor musunuz? Allah size bildirmedi mi ki, bir şeye,  Allah  kızdığı zaman, onun kullarına verdiği kerametlerden bir kerameti çeker ve koparır. 

Siz arkadaşlığınız sırasında Eyyûp'ün hak ve gerçekten başka bir şey yapmadığını bilmiyor musunuz?  Onun sırtına yüklenmiş olan bu belâ ve musibet sizlere yüklenmiş olsaydı haliniz nice olurdu?

Şunu iyi biliniz ki: Yüce Allah, Peygamberler, Sıddıklere, Şehitlere ve Salihlere belâ ve musibet verir. Allah'ın bunlara verdiği belâ ve musibet, onlara gazab ve hakaret ettiğini değil, bunun kendilerine bir keramet ve bir hayır olarak verildiğini gösterir. 

Eyyûp, Allah tarafından bu duruma düşmeden, sıhhatli iken siz ona kardeş değil miydiniz?  Hikmet Ehli'nin ise; hastalığı sırasında tasalı ve üzüntülü bulunan kardeşini, ne bilmeden kınaması, ne de, ihtilâsından dolayı ayıplaması iyi olmaz. Fakat, onun ona acıması, onunla birlikte ağlaması, onun için Allah'tan mağfiret dilemesi, üzüntüsüne üzülmesi yakışır.

Ey olgunluk yaşında ki kişiler: Allah'ın azamet ve Celâlini düşününüz? Dillerinizi kesen, kalplerinizi parçalayan, delillerinizi kesip atan şeyi, ölümü anmanız gerekmez mi? Âciz ve dilsiz olmadıkları halde, rastgele konuşmaktan korkarak Allah için susan kullar bulunduğunu bilmiyor musunuz?  

Oysa ki onlar, Allah'ı ve Allah'ın âyetlerini bilen ve dile getiren, ilim, akıl ve feraset sahibi kişilerdi. Fakat onlar, Yüce Allah'ın azameti anıldığı zaman, kalpleri burkulur, dilleri tutulur, Allah'ın azamet ve heybetinden korkarak akılları başlarından gider, kendilerine geldikleri zaman, temiz amellerle Allah'a doğru yarışırlar.

Onlar; iyi ve salih kişiler oldukları halde, kendilerini zalimlerle bir sayarlar. Onlar; akılı ve Allah'tan korkan kişiler oldukları halde kendilerini, kusurlu kişilerle bir tutarlar. " der.

Eyyûp Aleyhisselâm; onun bu sözlerini dinleyince:

"Yüce Allah, hikmeti, küçüklerin, büyüklerin kalbine rahmetle eker. Hikmet, ne zaman kalp de biterse, Yüce Allah, onu açığa vurur. Hikmet, yaştan, saç ağarmasından veya uzun tecrübeden oluşmaz. Yüce Allah, kulunu, genç yaşında hikmet sahibi yaptığı zaman, onun makamı, hikmet sahipleri katında aşağı düşmez. Onlar, üzerlerinde Yüce Allah'ın keramet nûrunu görürler. " 

dedikten sonra öteki kişilere dönüp; 

"Siz, çarçabuk kızmış olarak bana geldiniz. Siz, korkutulmaktan önce korktunuz. Siz, dövülmeden önce ağladınız. 

Ben, size: mallarınızdan, benim için sadaka veriniz. Belki Allah beni, bu hastalıktan kurtarır. Veya benim için bir kurban kesiniz. Belki Allah, kabul eder ve benden razı olur deseydim acaba, nasıl davranırdınız? 

Hiç şüphesiz siz, kendinizi beğenmektesiniz. Siz, ihsanlarınızla afiyete nail olduğunuzu, izzet bulduğunuzu sanıyorsunuz. Siz, kendi aranızla Rabb'inizin arasında olan şeylere baksaydınız, sonra da sadaka verecek olsaydınız, birçok ayıplarınızı, Yüce Allah'ın size giydirmiş olduğu afiyet elbisesiyle örtmüş olurdunuz. Vaktiyle içlerinde bulunduğum dost kişiler, benim sözlerimi dinlerler, bana saygı gösterirlerdi. Düşmanımdan bile, insafa gelen, hakkımı tanıyan olurdu. Bugün sabaha çıktığımda, artık benim için sizinle ne görüşme, ne de konuşma vardır. Siz, bana üzerimde ki bu hastalığımdan daha ağır ve şiddetli gelmektesiniz. " dedi ve onlardan yüz çevirdi.   

Eyyûp Aleyhissselâm'a:

"Ey Allah'ın Peygamberi. Senin en ağırına giden belâ hangisidir? " diye sorulunca;

"Düşmanların şamatasıdır " diye cevap vermiştir.


Eyyûp Aleyhissselâm, uğradıkları belâ ve musibetlerin kaldırılması için yıllarca dua etmez.

Zevcesi Leyya Hatun bir gün:

"Sen, duası makbul bir zatsın. Sana şifâ vermesi için Allah'a dua etsen! " dedi.

Eyyûp Alethisselâm bunu işittiği zaman, kendisinin bundan daha ağırına giden bir şey olmadı. 

Eyyûp Aleyhissselâm:

"Biz, yetmiş yıl nimetler içinde yaşadık. Bırak ta, yetmiş yıl bu belâ ve musibetler içinde bulunalım." dedi.

Eyyûp Aleyhissselâm, kaybettikleri, evlât, servet ve sıhhate ağlayan zevcesine:

"Onları, bize kim ihsan etti? " diye sordu.

Zevcesi:

"Allah ihsan etti. " dedi.

Eyyûp Aleyhisselâm:

"Onlardan kaç yıl yararlandık? " diye sordu.

Zevcesi:

"Seksen yıl. " dedi.

Eyyûp Aleyhisselâm:

"Allah, bize bu belâ ve musibeti kaç yıldan beri mubtelâ kılıyor" diye sordu.

Zevcesi:

"Yedi yıldan beri. " dedi.

Eyyûp Aleyhisselâm:

"Yazıklar olsun sana. Vallahi sen Rabb'ine karşı, ne adaletli, ne de insaflı davrandın? Geçim bolluğu ve rahatlık içinde bulunduğumuz gibi, Rabb'imizin bizi uğrattığı şu belâ ve musibete de sekesen yıl katlanmamız gerekmez mi? " dedi.

Eyyûp Aleyhisselâm'ın zevcesi Leyya Hatun'un rastlayıp; 

"Şu hastayı tedavi eder misin? " diye sorduğu bir adamın, kendisine secde edildiği ve; 

" Bana sen şifâ verdin! " denildiği takdirde, hem bütün kaybettiklerini geri çevireceğini, hem de kocasının hastalığını iyileştireceğini söylediğini haber verdiği zaman Eyyûp Aleyhisselâm:

"Sen onun şeytan olduğunu daha öğrenemedin mi? O, Allah düşmanı seni dininden döndürmek istemiş. Yazıklar olsun sana! Sen, onun sözüne nasıl kulak astın?  Vallahi Allah, bana şifâ verecek olursa, iyileşecek olursam, sana yüz sopa vuracağım. "  dedi ve kendisini yanından uzaklaştırdı.

"Senin; yemeğin, suyun bana haram olsun. Senin getireceğin şeylerden hiç birini tatmayacağım. Yanımdan hemen uzaklaş. Artık seni görmeyeyim. " dedi.

Bunun üzerine Leyya Hatun, Eyyûp Aleyhisselâm'ın yanından ayrılıp köye gitti.  


Eyyûp Aleyhisselâm'ın hastalığı şiddetlenince Yüce Allah'a şöyle dua da bulunduğu rivayet edilir.

"Hamd, Rabb'ül âlemin olan Allah'a mahsustur. Ben, Rabb'im olan sana hamd ederim ki: Sen, bana ihsanda bulundun, bana mal ve evlâd verdin. Kalbimde bunların girmediği bir bölüm kalmadı. Sonra, hepsini benden geri aldın, kalbim onlardan boşaldı. Artık benim aramla Senin arana giren bir şey kalmadı.

Ey Rabb'im! Bundan önce beni, gündüzleri, mal sevgisi telâşı oyalıyordu. Geceleri de, beni kendilerine olan şefkâtimden dolayı evlâd sevgisi oyalıyordu. Net mutlu ki, şu anda onlardan da boşalmış bulunuyorum.

Gözümü, kulağımı, gecemi, gündüzümü, Senin zikrin, şükrün, takdis ve tehlilin ile geçiriyorum." dedi ve secdeye kapanarak:

"Ey Allah'ım! Sen, benim üzerimdeki bu belâ ve musibeti kaldırıncaya kadar, başımı secdeden kaldırmayacağım. Bu hastalık bana gelip çattı. Sen esirgeyicilerin esirgeyicisin. Hakikat şeytan beni yorgunluğa ve hastalığa uğrattı."

diye seslenerek halini arz ve bu belâ ve musibetin üzerinden kaldırılmasını Rabb'inden niyaz etti.

Yüce Allah, onun duasını kabul buyurdu.

"Başını kaldır senin duanı kabul ettim. Ey Eyyûp! Senin hakkında ki hükmüm yerine geldi. Rahmetim gazabımı geçti. Senin suçunu bağışladım. Senden sonra, belâ ve musibete uğrayacak ve sabredecek kimseler için, bir mucize ve ibret olsun diye ev halkını, malını ve onlarla birlikte bir mislini daha sana geri verdim.

Ayağını yere vur?

İşte! hem yıkanılacak, hem içilecek soğuk bir su! Onun içinde şifâ vardır. " buyurdu.

Yüce Allah; böylece Eyyûp Aleyhisselâm'dan o belâ ve müsibeti gidermiş, Allah tarafından bir rahmet, ibadet edenler için bir hâtıra, temiz akıl sahipleri için de bir ibret olmak üzere, hem ailesini, hem onlarla birlikte bir mislini daha ona bağışlamış ve Eyyûp Aleyhisselâm, en ağır belâ ve musibetlere katlanmakta örnek ve dillere destan olmuştur.

Eyyûp Aleyhisselâm; yere ayağıyla vurunca, yerden bir su kaynayıp akmaya başladı. O su ile yıkandı.

Vucudun dışında ki hastalıktan ve rahatsızlıktan hiç bir eser kalmadı.

Eyyûp Aleyhisselâm, kırk arşın kadar yürüdükten sonra ayağını tekrar yere vurdu.

Yerden diğer bir su kaynayıp akmaya başladı.

Eyyûp Aleyhisselâm o sudan da içti.

Karnından, dışarı çıkmadık hastalık kalmadı ve sıhhatli sapasağlam olarak ayağa kalktı.

Yüce Allah, ondan bütün dertleri ve elemleri giderdi. Gençliğini ve güzelliğini ona geri çevirdi. Kendisi önce olduğundan daha güzel ve daha üstün oldu. Kendisine, Allah tarafından altlı üstlü kıymetli bir elbise de giydirildi.

Eyyûp Aleyhisselâm; ne tarafa baksa, orada kendisine ait halkından ve malından olup da, Allah tarafından misli ile kendisi için hazırlanmış bulunduğunu görmediği bir şey yoktu.

Hatta! kendisinin içinde yıkandığı zikredilen suya varıncaya kadar hepsini yanında hazır buldu.

Yüksekçe bir yere çıkıp oturdu.

Eyyûp Aleyhisselâm'ın zevcesi Leyya Hatun ise kendi kendine:

"O, kendisine yiyecek yedirmekten beni ne diye men etti ki? Ben onu ne diye bıraktım ki? Kendisinin yanında kimse de yok. Ya açlıktan susuzluktan ölürse, ya onu, yırtıcı hayvanlar yerse ben ne yaparım. Ben onun söylediğine bakmayıp yanına döneceğim. " dedi ve döndü.

Onu; ne çöplükte ki gölgelikte bulabildi, ne de söylemiş olduğu hallerden her hengi birinin başına geldiğini görebildi. 

Leyya Hatun; Eyyûp Aleyhisselâm'ı yattığı yerde arayıp bulamayınca, aklı başından gitti. Gölgeliğin çevresini dönüp dolaşıp ağlıyordu.

Ötede, yeni elbiseli bir zâtın oturduğunu görünce, yanına gidip Eyyûp Aleyhisselâm'ı ona sormaktan çekindi.

Bunun üzerine Eyyûp Aleyhisselâm onu yumuşak bir sesle yanına çağırarak kendisine;

"Ey Allah'ın kulu kadın! Ne istiyorsun? "diye sordu. 

Leyya Hatun ağlayarak;

"Şu çöplükte ki gölgeliğe bırakılmış olan müptelâ zâtı görmek istiyorum. Kendisi helâk mı oldu? Onu köpekler ve kurtlar yemiş olabilir. Ey Allah'ın kulu! Sen şurada bulunan Allah'ın Peygamberi olan o müptelâ zâtı gördün mü? " diye sordu.

Eyyûp Aleyhisselâm:

"O, senin neyin olur? " dedi.

Leyya Hatun ağlayarak;

"O, benim kocamdı. Sen onu gördün mü? Kendisi şurada bulunuyordu." dedi.

Eyyûp Aleyhisselâm:

"Sen onu görsen tanır mısın? " diye sordu.

Leyya Hatun:

"Evet. Ben onu nasıl tanımam? Onu tanımaz olur muyum? " dedikten sonra, ona korka korka baktı. Sonra da;

"Vallahi, sıhhatli olduğu zaman ona, şu halinle senin kadar benzeyen kimse görmedim. Sıhhatli olduğu zaman Allah'ın kullarında en fazla sana benzeyen o,  olurdu. " dedi.

Eyyûp Aleyhisselâm:

"İşte, ben o yum. Allah sana rahmet etsin ben Eyyûp'um." dedi.

Leyya Hatun:

"Allah'tan kork. Benimle alay etme. Ey Allah'ın kulu sen benimle alay mı ediyorsun? " dedi.

Eyyûp Aleyhisselâm:

"Allah sana rahmet etsin. Ben Eyyûp'um. Allah, bana cesedimi iade etti." dedi ve gülümsedi.

Gülünce Leyya hatun onu tanıdı ve onun boynuna sarıldı.

Kucaklaştılar.

Yüce Allah'ın Leyya Hatun'u da gençleştirdiği, ondan on altı oğul dünyaya geldiği de rivayet edilir.

Yüce Allah Eyyûp Aleyhisselâm'a bir melek indirdi. Melek;

"Ey Eyyûp! Belâya karşı sabrından dolayı Allah, sana selâm söylüyor. Harman yerine kadar git? "dedi.

Eyyûp Aleyhisselâm, oraya gitti. Yüce Allah oraya kızıl bir bulut gönderdi. O buluttan, üzerlerine altından çekirgeler dökülmeye başladı.

Melek, Eyyûp Aleyhisselâm'ın yanı başında dikilip duruyordu.

Eyyûp Aleyhisselâm'ın harman dışına çıkan altın çekirgeleri de harmana sokmak için takip ettiğini görünce:

"Ey Eyyûp! Harmanın içine girenlere doymadın mı ki, dışarıda kalanları da takip ediyorsun? " dedi.

 Eyyûp Aleyhisselâm:

"Bu çekirgeler, benim Rabb'imin bereketlerindendir. Ben ona doymam! " dedi.

Peygamberimiz Aleyhisellâm'dan rivayet edilen bir hadisi şerife göre de;

Eyyûp Aleyhisselâm, suda yıkandığı sırada, üzerine altından bir sürü çekirge düşmüş, Eyyûp Aleyhisselâm da onları elbisesine doldurmuştu.

Bunun üzerine , Yüce Allah:

"Ey Eyyûp! Ben, seni, gördüğün üzere zengin kılmadım mı? " diye nida buyurunca;

Eyyûp Aleyhisselâm da:

"Evet! Ya Rab! Zengin kıldın! Senin fazlı bereketinden yetinmek benim için mümkün değildir. " dedi.

Eyyûp Aleyhisselâm hastalıktan kurtulduktan sonra, yetmiş yıl daha yaşayıp vefat etti. Vefat ettiğinde doksan üç yaşında olduğu  bildirilmekte ise de; kendilerinin karı koca olarak, yetmiş veya seksen yıl nimet bolluğu içinde hastalıksız olarak yaşadıklarını, hastalığa uğradıklarının yedinci yılında ifade ettikleri ve  hastalığın on sekiz yıl sürdüğü, Eyyûp Aleyhisselâm'ın da hastalıktan kurtulduktan sonra yetmiş yıl yaşadığı göz önünde tutulacak olursa,  yaşının doksan üç değil, hatta, yüz elliden de bira yukarda bulunduğunu kabul etmek gerekir.

Nitekim, yaşının ikiyüz, ikiyüz on yıl olduğu da söylenmiştir. Eyyûp Aleyhisselâm'ın kabri Beseniye' de bulunmaktadır. 

Ona ve gönderilen bütün peygamberlere selâm olsun.