kuran-meali.png-Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır Kur'an Meali-kuranbahcesi.blogspot.com

ŞUARA SURESİ -26-




1 – Tâ, Sîn, Mîm.

2 – Bunlar sana apaçık kitabın âyetleridir.

3 – (Resulüm!) Onlar iman etmiyorlar diye adeta kendine kıyacaksın!

4 – Biz dilersek onların üzerlerine gökten bir âyet (mucize) indiririz de, ona boyunları eğilekalır.

5 – Bununla beraber kendilerine O Rahmân’dan yeni bir öğüt gelmeyedursun, ille ondan yüz çevirirler.

6 – Üstelik (ona) “yalandır” dediler; fakat onlara alay edip durdukları şeyin haberleri yakında gelecektir.

7 – Yeryüzüne bir bakmadılar mı? Biz orada her güzel çiftten nice bitkiler yetiştirmişiz.

8 – Şüphesiz ki bunda mutlak bir âyet (nişane) vardır; ama onların çoğu iman etmezler.

9 – Ve şüphe yok ki Rabbin, galip ve engin merhamet sahibidir.

10 – Bir vakit de Rabbin, Musa’ya nida edip “Git o zalim kavme” dedi.

11 – “Firavun kavmine, hâlâ sakınmayacaklar mı?”

12 – (Musa) şöyle seslendi: “Ya Rab! Doğrusu ben korkarım ki beni yalancı sayarlar.”

13 – “Ve göğsüm daralır, dilim dönmez, onun için Harun’a da elçilik ver.”

14 – “Hem onların bana isnad ettikleri bir suç var. Ondan dolayı korkarım ki, hemen beni öldürürler.”

15 – (Allah): “Hayır hayır” buyurdu, “haydi ikiniz âyetlerimizle (mucizelerimizle) gidin. Şüphesiz ki, biz sizinle beraberiz. (Onları) işitiyoruz.”

16 – “Haydin Firavun’a gidin de deyin ki: İnan biz, âlemlerin Rabbinin elçisiyiz.

17 – İsrail oğullarını bizimle beraber gönder.”

18 – “Â, dedi, biz seni çocukken himayemize alıp büyütmedik mi? Hayatının bir çok yıllarını aramızda geçirmedin mi?”

19 – “Sonunda o yaptığın (kötü) işi de yaptın. Sen nankörün birisin!”

20 – Musa, “Ben, dedi, o işi o anda yaptım ki şaşkınlardandım.”

21 – “Sizden korkunca da hemen aranızdan kaçtım. Sonra Rabbim bana hikmet bahşetti ve beni peygamberlerden kıldı.”

22 – “O başıma kaktığın nimet de (aslında) İsrail oğullarını kendine köle edinmiş olmandır. ”

23 – Firavun şöyle dedi: “Âlemlerin Rabbi dediğin nedir ki?”

24 – Musa cevap olarak: “Eğer işin gerçeğini düşünüp anlayan kişiler olsanız (itiraf edersiniz ki) O, göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunan her şeyin Rabbi’dir.”

25 – (Firavun) etrafında bulunanlara: “İşitmiyor musunuz?” dedi.

26 – Musa dedi ki: “O sizin de Rabbiniz, daha önce ki atalarınızın da Rabbidir.”

27 – (Firavun): “Size gönderilen bu elçiniz mutlaka delidir” dedi.

28 – Musa devamla şöyle söyledi: “Şayet aklınızı kullansanız (anlarsınız ki), O, doğunun, batının ve ikisinin arasında bulunanların Rabbidir.”

29 – Firavun: “Benden başkasını ilâh tutarsan, andolsun ki seni zindana kapatılmışlardan ederim” dedi.

30 – Musa sordu: “Sana apaçık bir şey getirmiş olsam da mı?”

31 – Firavun: “Haydi getir onu bakayım, doğrulardan isen” dedi.

32 – Bunun üzerine Musa asâsını bırakıverdi; apaçık bir ejderha oluverdi.

33 – Elini de (koynundan) çekti çıkardı; bakanlara bembeyaz (görünen, nur saçan bir şey) oluverdi.

34 – Firavun çevresinde bulunan ileri gelenlere: “Bu dedi, herhalde çok bilgili bir sihirbaz!”

35 – “Sizi sihriyle yurdunuzdan çıkarmak istiyor. Şimdi ne buyurursunuz?”

36 – Dediler ki: “Bunu ve kardeşini eğle, şehirlere de toplayıcılar gönder.”

37 – “Bütün bilgiç sihirbazları sana getirsinler.”

38 – Böylece, sihirbazlar belli bir günün tayin edilen vaktinde bir araya getirildi.

39 – Halka, “Siz de toplanıyor musunuz? (Haydi çabuk olun)” denildi.

40 – “Üstün gelirlerse herhalde sihirbazlara uyarız” dediler.

41 – Sihirbazlar geldiklerinde Firavun’a “Şayet biz üstün gelirsek, muhakkak bize bir ücret vardır, değil mi?” dediler.

42 – Firavun cevaben: “Evet, o takdirde hiç şüphe etmeyin, gözde kimselerden olacaksınız” dedi.

43 – Musa onlara “Atın, ne atacaksanız” dedi.

44 – Bunun üzerine iplerini ve değneklerini attılar ve “Firavun’un kudreti hakkı için şüphesiz elbette bizler galip geleceğiz” dediler.

45 – Ardından Musa asâsını attı; bir de ne görsünler, onların uydurduklarını yutuyor!

46 – Sihirbazlar derhal secdeye kapandılar.

47 – “İman ettik, dediler, Âlemlerin Rabbine ”

48 – “Musa ve Harun’un Rabbine!”

49 – Firavun (kızgınlık içinde) dedi ki: “Ben size izin vermeden O’na iman ettiniz ha! Anlaşıldı ki o size sihri öğreten büyüğünüzmüş! Ama şimdi bileceksiniz: Andolsun, ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama ke stireceğim, hepinizi çarmıha gerdireceğim!”

50 – “Zararı yok dediler nasıl olsa biz Rabbimize döneceğiz.”

51 – “Herhalde biz müminlerin evveli olduğumuzdan dolayı, Rabbimizin bize mağfiret buyuracağını ümit ederiz”

52 – Biz, Musa’ya: “Kullarımı geceleyin yola çıkar, çünkü takip edileceksiniz” diye vahyettik.

53 – Firavun da şehirlere (asker) toplayıcılar gönderdi:

54 – “Esasen bunlar, sayıları azar azar, bölük pörçük bir cemaattır.”

55 – “(Böyle iken) hakkımızda çok gayz (öfke) besliyorlar. ”

56 – “Biz ise, elbette uyanık (ve tekvücut) bir cemaatız.” (diyor ve dedirtiyordu.)

57 – Ama (sonunda) biz, onları (Firavun ve kavmini) bahçelerden, pınarlardan,

58 – Hazinelerden ve şerefli makamlardan çıkardık.

59 – Ve onlara İsrail oğullarını mirasçı yaptık.

60 – Derken (Firavun ve adamları) güneş doğmuştu ki, onların ardına düştüler.

61 – İki topluluk birbirini görünce, Musa’nın adamları “Eyvah, yakalandık! dediler.

62 – Musa: “Hayır, aslâ! dedi, Rabbim şüphesiz benimledir, bana yolunu gösterecektir.”

63 – Bunun üzerine Musa’ya “Vur asân ile denize” diye vahyettik; vurunca bir infilak etti, her bölük koca bir dağ gibi oluverdi,

64 – Ötekilerini de buraya yanaştırıvermiştik.

65 – Musa ve beraberindekilerin hepsini kurtardık,

66 – Sonra da ötekileri suda boğduk.

67 – Şüphesiz bunda bir âyet (ibret) vardır; ama çokları iman etmiş değillerdir.

68 – Ve şüphesiz, işte o Rabbin, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir.

69 – (Resulüm!) onlara İbrahim’in kıssasını da naklet.

70 – Hani o, babasına ve kavmine, “Neye tapıyorsunuz?” demişti.

71 – “Birtakım putlara taparız da onlar sayesinde toplanırız” dediler.

72 – İbrahim “Peki, dedi, yalvardığınızda onlar sizi işitiyorlar mı?”

73 – “Veya size fayda veya zararları olur mu?”

74 – “Yok, dediler, ama biz babalarımızı böyle yapar bulduk.”

75-76 – İbrahim dedi ki: “İyi ama, ister sizin, ister önceki atalarınızın olsun, neye taptığınızı (biraz olsun) düşündünüz mü?”

77 – “Hep onlar benim düşmanımdır; ancak âlemlerin Rabbi (benim dostumdur)”

78 – “O ki, beni yaratan ve bana doğru yolu gösterendir,”

79 – “Beni yediren, içirendir,”

80 – “Hastalandığım zaman bana O, şifâ verir.”

81 – “O ki, benim canımı alacak, sonra diriltecektir. ”

82 – “Ve hesap günü, hatamı bağışlayacağını umduğumdur.”

83 – “Ya Rab! Bana hikmet (hüküm) ver ve beni iyiler (zümresin)e kat.”

84 – “Sonra gelecekler içinde beni doğrulukla anılanlardan eyle!”

85 – “Ve beni naîm (nimeti bol) cennetin varislerinden eyle!”

86 – “Babamı da bağışla, çünkü o yanlış gidenlerdendir. ”

87 – “(İnsanların) diriltilecekleri gün, beni mahcub etme.”

88 – “O gün ki ne mal fayda verir ne oğullar!”

89 – “Ancak Allah’a temiz bir kalple gelenler o günde (kurtuluşa erer).”

90 – (O gün) Cennet müttakilere yaklaştırılmıştır.

91 – Azgınlar için de cehennem hortlatılmıştır.

92-93 – Onlara, “Allah’ı bırakıp da taptıklarınız, hani nerede? Size yardım edebiliyorlar mı veya kendilerini kurtarabiliyorlar mı?” denilir.

94 – Ve arkasından hep onlar (putlar ve azgınlar) o cehennemin içine fırlatılmaktadırlar.

95-96 – Ve bütün o İblis orduları onun içinde birbirleriyle çekişirlerken dediler ki:

97 – “Vallahi biz, gerçekten apaçık bir sapıklık içindeymişiz.”

98 – “Çünkü biz sizi, âlemlerin Rabbi ile bir seviyede tutuyorduk.”

99 – “Ve bizi hep o günahkarlar saptırdı.”

100 – “Bak bizim için ne şefaatçiler var,”

101 – “Ne de yakın bir dost.”

102 – “Ah keşke (dünyaya) bir kere daha dönebilsek de, müminlerden olabilseydik.”

103 – Şüphesiz bunda bir âyet (alınacak bir ders) vardır; oysa çokları iman etmiş değillerdir.

104 – Ve şüphesiz Rabbin, işte O, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir.

105 – Nuh kavmi de peygamberleri yalancılıkla itham etti.

106 – Hani kardeşleri Nuh onlara şöyle demişti: “Siz Allah’tan korkmaz mısınız?”

107 – “Haberiniz olsun ki ben, size gönderilmiş güvenilir bir Peygamberim.

108 – “Gelin artık, Allah’tan korkun ve bana itaat edin.”

109 – “Buna karşılık ben sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim mükafaatımı verecek olan ancak, âlemlerin Rabbidir.”

110 – “Gelin, artık, Allah’tan korkun ve bana itaat edin.”

111 – “Â, dediler, senin ardına hep düşük kimseler düşmüşken, biz sana hiç inanır mıyız?”

112 – Nuh dedi ki: “Onların yaptıkları hakkında bir bilgim yoktur.”

113 – “Onların hesabı ancak Rabbime aittir. Düşünsenize!”

114 – “Hem ben iman edenleri kovmaya memur değilim.”

115 – “Ben ancak apaçık bir uyarıcıyım.”

116 – Dediler ki: “Ey Nuh! Eğer vazgeçmezsen, iyi bil ki, taşa tutulanlardan olacaksın!”

117 – Nuh: “Rabbim! dedi, kavmim beni yalancılıkla itham etti.”

118 – “Artık benimle onların arasında sen hükmünü ver. Beni ve beraberimdeki müminleri kurtar.”

119 – Bunun üzerine biz de onu ve beraberindekileri, o dolu gemide taşıyarak kurtardık.

120 – Sonra da arkasında kalanları suda boğduk.

121 – Şüphesiz bunda mutlak bir âyet (alınacak ders) vardır; ama çokları iman etmiş değillerdir.

122 – Ve şüphesiz Rabbin, işte O, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir.

123 – Âd (kavmi) de peygamberleri yalancılıkla itham etti.

124 – Hani kardeşleri Hûd onlara şöyle demişti: “Siz Allah’tan korkmaz mısınız?”

125 – “Haberiniz olsun ki ben, size gönderilmiş, güvenilir bir Peygamberim.”

126 – “Gelin artık Allah’tan korkun ve bana itaat edin.”

127 – “Buna karşılık ben sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim mükafatımı verecek olan ancak âlemlerin Rabbidir. ”

128 – “Siz her tepeye bir alâmet bina edip eğlenir durur musunuz?”

129 – “Temelli kalacağınızı umarak sağlam yapılar mı edinirsiniz?”

130 – “Hem tuttuğunuz zaman merhametsiz zorbalar gibi tutuyorsunuz.”

131 – “Artık Allah’tan korkun ve bana itaat edin.”

132 – “O Allah’tan korkun ki, size o bildiğiniz şeyleri vermekte,”

133 – “Davarlar, oğullar,”

134 – “Cennet gibi bağlar, bahçeler, pınarlar ihsan etmektedir.”

135 – “Cidden ben sizin hakkınızda büyük bir günün azabından korkuyorum.”

136 – “Dediler ki: “Sen ha vaaz etmişsin, ha vaaz edenlerden olmamışsın, bizce birdir.”

137 – “Bu sırf eskilerin âdetidir.”

138 – “Biz azaba uğratılacak da değiliz.”

139 – Böylece onu yalancı saydılar; biz de kendilerini helak ettik. Şüphesiz bunda mutlak bir âyet (alınacak bir ders) vardır, ama çokları iman etmiş değillerdir.

140 – Ve şüphesiz Rabbin, işte O, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir.

141 – Semûd (kavmi) de peygamberleri yalancılıkla itham etti.

142 – Hani kardeşleri Salih onlara şöyle demişti: “Siz Allah’tan korkmaz mısınız?”

143 – “Haberiniz olsun ki ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.”

144 – “Gelin artık, Allah’tan korkun ve bana itaat edin.”

145 – “Buna karşılık ben sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim mükafatımı verecek olan ancak âlemlerin Rabbidir.”

146 – “Siz burada güven içinde bırakılacak mısınız?”

147 – “Bahçelerin, pınarların içinde,”

148 – “Ekinlerin, salkımları sarkmış hurmalar arasında,”

149 – Ki bir de dağlardan keyifli keyifli kâşâneler oyuyorsunuz.”

150 – “Gelin! Allah’tan korkun da bana itaat edin.”

151-152 – “Yeryüzünde bozgunculuk yapıp dirlik düzenlik vermeyen bozguncuların emrine uymayın.”

153 – “Sen dediler, olsa olsa iyice büyülenmiş birisin!”

154 – “Sen de ancak bizim gibi bir beşersin. Eğer doğru söyleyenlerden isen, haydi bize bir âyet (mucize) getir.”

155 – Salih “İşte (mucize) bu dişi devedir; su içme hakkı (bir gün) onundur, belli bir günün içme hakkı da sizin” dedi.

156 – “Sakın ona bir kötülükle ilişmeyin, yoksa sizi büyük bir günün azabı yakalayıverir.”

157 – Derken onu kestiler; fakat pişman da oldular.

158 – Çünkü kendilerini azap yakalayıverdi. Şüphesiz bunda bir âyet (alınacak bir ders) vardır, ama çokları iman etmiş değillerdir.

159 – Ve şüphesiz Rabbin, işte O mutlak galip ve engin merhamet sahibidir.

160 – Lût (kavmi) de peygamberleri yalancılıkla itham etti.

161 – Hani kardeşleri Lût onlara şöyle demişti: “Siz Allah’tan kormaz mısınız?”

162 – “Haberiniz olsun ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.”

163 – “Gelin artık, Allah’tan korkun ve bana itaat edin.”

164 – “Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum. Benim mükafatımı verecek olan ancak âlemlerin Rabbidir.”

165 – “İnsanlar içinden erkeklere mi gidiyorsunuz?”

166 – “Bırakıyorsunuz da sizler için yarattığı eşleri! Doğrusu siz insanlıktan çıkmış bir kavimsiniz!”

167 – Onlar şöyle dediler: “Ey Lût! (Bu davadan) vazgeçmezsen, iyi bilki, sürülenlerden olacaksın.”

168 – Lût “Doğrusu ben, dedi, sizin bu işinize buğzedenlerdenim.”

169 – “Yâ Rabbi! Beni ve ailemi onların yapageldiklerin(in vebalin)den kurtar.”

170 – Biz de onu ve ailesinin tamamını kurtardık,

171 – Ancak (geride) bir yaşlı kadın kaldı.

172 – Sonra geridekilerin hepsini helak ettik.

173 – Ve üzerlerine öyle bir yağmur yağdırdık ki, (uyarılanların) o yağmuru ne kötü bir yağmurdu!

174 – Şüphesiz bunda bir âyet (alınacak bir ders) vardır. Ama çokları iman etmiş değillerdir.

175 – Ve şüphesiz Rabbin, işte O mutlak galip ve engin merhamet sahibidir.

176 – Eyke halkı da peygamberleri yalancılıkla itham etti.

177 – Hani Şuayb onlara şöyle demişti: “Siz Allah’tan korkmaz mısınız?”

178 – “Haberiniz olsun ki ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.”

179 – “Gelin, Allah’tan korkun ve bana itaat edin.”

180 – “Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum. Benim mükafatımı verecek olan yalnız âlemlerin Rabbidir.”

181 – “Ölçeği tam ölçün de hak yiyenlerden olmayın.”

182 – “Ve doğru terazi ile tartın.”

183 – “Halkın eşyalarını değerinden düşürmeyin. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın.”

184 – “O sizi ve sizden önceki nesilleri yaratan Allah’tan korkun.”

185 – Onlar şöyle dediler: “Sen, olsa olsa iyice büyülenmiş birisin.”

186 – “Sen de bizim gibi bir beşerden başka nesin? Bil ki, biz seni ancak yalancılardan biri sayıyoruz.”

187 – “Şayet doğru sözlülerden isen, üstümüze gökten bir parça düşürüver.”

188 – Şuayb, “Rabbim, yaptıklarınızı en iyi bilendir” dedi.

189 – Hülasa, onu yalancı saydılar da kendilerini o gölge gününün azabı yakalayıverdi. O cidden büyük bir günün azabı idi!

190 – Şüphesiz bunda bir âyet (alınacak bir ders) vardır. Ama çokları iman etmiş değillerdir.

191 – Ve şüphesiz Rabbin, işte O, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir.

192 – Ve muhakkak ki bu (Kur’ân) âlemlerin Rabbinin indirmesidir.

193 – (Resulüm!) Onu Rûhu’l-emin (Cebrail) indirdi;

194 – Uyarıcılardan olasın diye senin kalbin üzerine;

195 – Açık parlak bir Arapça lisan ile.

196 – O, şüphesiz daha öncekilerin kitaplarında da vardı.

197 – İsrailoğulları bilginlerinin onu bilmesi, onlar için bir âyet (delil) değil midir?

198-199 – Biz onu Arapça bilmeyenlerden birine indirseydik de, bunu o okusaydı, yine de ona iman etmezlerdi.

200-201 – Böylece onu günahkarların kalplerine soktuk. (okuyup anladılar, ama yine de) acıklı azabı görünceye kadar ona iman etmezler.

202 – İşte bu (azab) onlara, kendileri farkında olmadan, ansızın geliverecektir.

203 – O zaman “Bize (iman etmemiz için) mühlet verilir mi acaba?…diyeceklerdir.

204 – (Oysa dünyada iken) Onlar bizim azabımızı çarçabuk istiyorlardı.

205 – Gördün ya artık onlara senelerce zevk ettirsek,

206 – Sonra kendilerine vaad edilen (azab) gelip çatarsa,

207 – O yaşadıkları zevkin kendilerine hiçbir faydası olmayacaktır.

208 – Bununla birlikte, biz hangi memleketi helak ettikse muhakkak onu uyarıcı (peygamberleri) olmuştur.

209 – (Onlar) ihtar edilmiştir ve biz zulmetmiş değiliz.

210 – Onu (Kur’ân’ı) şeytanlar indirmedi.

211 – Bu onlara hem yaraşmaz hem güçleri yetmez.

212 – Şüphesiz onlar vahyi işitmekten uzak tutulmuşlardır.

213 – O halde sakın Allah ile beraber başka tanrıya kulluk edip yalvarma, yoksa azaba uğratılanlardan olursun.

214 – (Önce) en yakın hısımlarını uyar.

215 – Ve sana uyan müminlere kanadını indir.

216 – Şayet sana karşı gelirlerse, de ki: “Ben sizin yaptıklarınızdan muhakkak uzağım.”

217 – Sen O, mutlak galip ve engin merhamet sahibine güvenip dayan.

218 – O ki, (gece namaza) kalktığın zaman seni görüyor.

219 – Ve secde edenler arasında dolaşmanı da (görüyor.)

220 – Çünkü her şeyi işiten, her şeyi bilen O’dur.

221 – Şeytanların kime ineceğini size haber vereyim mi?

222 – Onlar, günaha, iftiraya düşkün olan herkesin üzerine inerler.

223 – Onlar, (şeytanlara) kulak verirler ve onların çoğu yalancıdır.

224 – Şairler(e gelince), onlara da sapıklar uyar.

225-226 – Onların her vadide şaşkın şaşkın dolaştıklarını ve gerçekte yapmadıkları şeyleri söylediklerini görmedin mi?

227 – Ancak iman edip iyi ameller işleyenler, Allah’ı çok çok ananlar ve haksızlığa uğratıldıklarında kendilerini savunanlar müstesna; haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir.