- Bundan sonra Cebrail elimden tuttu; beni dışarı çıkardı.
Çıkar çıkmaz bir merdiven gördüm. Bir ucu sahrada, bir ucu da semaya ulaşmış bitişmişti. Bir tarafının direği kırmızı yakuttan, bir tarafının direği de yeşil zümrütten di. Ortasında ki basamaklardan biri altından, biri gümüşten, biri inciden ve her basamağı bir başka cevherdendi. Türlü türlü süsler ve bezeklerle bezenmiş beş yüz basamaktı; gayet güzeldi. Ondan güzel bir şey görmedim.
O merdiven, meleklerin yoluydu. Semadan yere ve yerden semaya inip çıkan melekler; o merdivenden inip çıkarlardı. Ölüm meleği Azrail ruhları almak için, o merdivenden teşrif ederdi.Ademoğullarının ruhları da oradan çıkar. Mümin kulun ölümü yaklaştığı zaman, Yüce Hak, o merdiveni gösterir; Azrail'in indiğini görür. O merdiveni seyre dalar; ölüm vaktini artık duymaz. Tıpkı, Züleyha'yı ayıplayan kadınlar parmaklarını kestiklerinden haberdar olmadıkları gibi.
Bu hikâye şöyledir:
Bazı kadınlar:
- Züleyha, yanında ki genci seviyor.
Diyerek, kendisini ayıpladılar. Bunun üzerine Züleyha o kadınları davet etti. Yusuf'a da şöyle dedi:
- Seni onların yanında içeri çağırdığım zaman gel; bir miktar dur.
Bundan sonra, o kadınlara şöyle dedi:
- Sizinle turunç yiyelim.
Sonra, her birinin eline birer turunç, birer tane de keskin bıçak verdi. Onlar turuncu keserken, Züleyha Yusuf'u çağırdı.
Yusuf içeri girip bir miktar durdu. O kadınlar Yusuf'un güzelliğini ve cemalini görünce, hayran oldular. Her biri, turuncu kestim zannı ile ellerini bir kaç yerinden kestiler; fakat hiç acısını duymadılar. Taa, Züleyha Yusuf'u dışarı gönderinceye kadar.
Sonra. Züleyha, o kadınlara sordu:
- Bu elinizde ki kan nedir?
Kadınlar bakıp kanları gördükleri zaman, şaşırıp şöyle dediler:
- Elimizi kesmişiz; hiç duymadık.
Onlar, Yusuf'u gördükleri zaman, ellerini kestiklerinin farkında olmadıkları gibi; o Kerim Rahim olan Yüce Mevlâ mümin kullarına o merdiveni gösterip o merdivenin güzelliği ile meşgul eder; ölüm acısını duyurmaz. Bundandır ki ölünün gözü açık kalır. Zira o, merdivenin seyrinde iken, ruh çıkar. Ruh çıktıktan sonra da, gözünü kapamak onun için mümkün olmaz; açık kalır.
Allahım bize ölüm acısını kolay eyle. Son nefesimizi imanla kapa.
ÂMİN.
Sonrasını Resulüllah S.A. efendimiz şöyle anlattı:
Resullüllah S.A. efendimiz mirac için orada bulunan bir taşa bastı. O taş, Resulüllah S.A. efendimizin mübarek ayağı altında pamuk gibi yumuşadı. Halen Resulüllah S.A. efendimizin ayak izi, o taşın üzerinde mevcuttur.
Resulüllah S.A. efendimiz, mübarek ayağını o taşın üzerinden kaldırmak istediği zaman, Allah'ın izni ile o taş Resulüllah S.A. efendimizi yukarı kaldırdı. Bu sırada merdivenin basamağı da eğildi; taşla beraber oldu.
Resulüllah S.A. efendimiz, mübarek ayağını taştan alıp merdivene bastı ve:
Cennet-i aliyatın köşk ve saraylarının derece halleri bu basamaklarda ki durum gibidir.
O taş, Resulüllah S.A. efendimizin:
O, bir taş iken, Resulüllah S.A. efendimizin emrine itaat ve inkıyad (boyun eğme) ederek halâ öyle durur. Bu şanlı ümmetine yakışır mı ki: Yüce Hak tarafından, Habib-i Ekrem-i S.A. efendimize itaat ve inkıyad emri almış oldukları; ona muhalefetten men ve nehy olundukları halde itaat etmeyip muhalefet ederler.
Bu manayı düşünmelidir. İbret alınmalı; Resulüllah S.A. efendimizin yüce emrine, hidayet sünnetine tabi olmalı; ona tam itaat ile dünyanın ve ahiretin rüsvaylığından ve azabından kurtulup iki cihanın saadetine ermek için çalışıp gayret göstermelidirler.
Allah-ü Taâlâ, cümlemize başarısını arkadaş eylesin.
Bir başka rivayette şöyle anlatıldı:
Resulüllah S.A. efendimiz, o taştan Burak'a bindi; Burak'la semalara yükseldi.
Bir başka rivayette ise, Resulüllah S.A. efendimiz şöyle anlattı:
Güneşe bakıldığı zaman, görünen titreşimler, o denizin dalgalarındandır.
Resulüllah S.A. efendimizin anlattığına devam edelim:
B İ R İ N C İ S E M A
Resulüllah S.A. efendimiz şöyle buyurdu:
Resulüllah S.A. efendimiz, Mescid_i Aksa'da ki taştan Burak'a binip semaya yükseldi. Yerden semaya kadar olan mesafe, beş yüz yıllık yoldur. Her semanın kalınlığı beş yüz yıllık yoldur. Her iki semanın aralığı da beş yüz yıllık yoldur.
Devamı 5. Bölümde...
Yusuf içeri girip bir miktar durdu. O kadınlar Yusuf'un güzelliğini ve cemalini görünce, hayran oldular. Her biri, turuncu kestim zannı ile ellerini bir kaç yerinden kestiler; fakat hiç acısını duymadılar. Taa, Züleyha Yusuf'u dışarı gönderinceye kadar.
Sonra. Züleyha, o kadınlara sordu:
- Bu elinizde ki kan nedir?
Kadınlar bakıp kanları gördükleri zaman, şaşırıp şöyle dediler:
- Elimizi kesmişiz; hiç duymadık.
Onlar, Yusuf'u gördükleri zaman, ellerini kestiklerinin farkında olmadıkları gibi; o Kerim Rahim olan Yüce Mevlâ mümin kullarına o merdiveni gösterip o merdivenin güzelliği ile meşgul eder; ölüm acısını duyurmaz. Bundandır ki ölünün gözü açık kalır. Zira o, merdivenin seyrinde iken, ruh çıkar. Ruh çıktıktan sonra da, gözünü kapamak onun için mümkün olmaz; açık kalır.
Allahım bize ölüm acısını kolay eyle. Son nefesimizi imanla kapa.
ÂMİN.
Sonrasını Resulüllah S.A. efendimiz şöyle anlattı:
- Cebrail beni kanadı üzerine aldı. Sağımdan ve solumdan melekler beni sardı. O merdivenden semaya doğru çıktık.Bu hususta gelen rivayet şöyledir:
Resullüllah S.A. efendimiz mirac için orada bulunan bir taşa bastı. O taş, Resulüllah S.A. efendimizin mübarek ayağı altında pamuk gibi yumuşadı. Halen Resulüllah S.A. efendimizin ayak izi, o taşın üzerinde mevcuttur.
Resulüllah S.A. efendimiz, mübarek ayağını o taşın üzerinden kaldırmak istediği zaman, Allah'ın izni ile o taş Resulüllah S.A. efendimizi yukarı kaldırdı. Bu sırada merdivenin basamağı da eğildi; taşla beraber oldu.
Resulüllah S.A. efendimiz, mübarek ayağını taştan alıp merdivene bastı ve:
- Dur, ey taş.Buyurdu. Bastığı basamak, Resulüllah S.A. efendimizi alıp yerine yükseldi. Sonra öbür basamak eğilip geldi; Resulüllah S.A. efendimizi aldı yerine yükseldi. Sonra üstünde ki basamak eğilip geldi; Resulüllah S.A. efendimizi alıp yerine yükseldi. Sonra onun üstünde ki basamak eğilip geldi; Resulüllah S.A. efendimizi alıp yerine yükseldi. Taa, semaya varıncaya kadar, Resulüllah S.A. efendimiz bu şekilde yükseldi.
Cennet-i aliyatın köşk ve saraylarının derece halleri bu basamaklarda ki durum gibidir.
O taş, Resulüllah S.A. efendimizin:
- Dur.Emri şerifine itaat ederek öylece boşlukta kaldı. Şu anda dahi, o taş öylece boşlukta durur. Onu görüp ibret almak gerekir.
O, bir taş iken, Resulüllah S.A. efendimizin emrine itaat ve inkıyad (boyun eğme) ederek halâ öyle durur. Bu şanlı ümmetine yakışır mı ki: Yüce Hak tarafından, Habib-i Ekrem-i S.A. efendimize itaat ve inkıyad emri almış oldukları; ona muhalefetten men ve nehy olundukları halde itaat etmeyip muhalefet ederler.
Bu manayı düşünmelidir. İbret alınmalı; Resulüllah S.A. efendimizin yüce emrine, hidayet sünnetine tabi olmalı; ona tam itaat ile dünyanın ve ahiretin rüsvaylığından ve azabından kurtulup iki cihanın saadetine ermek için çalışıp gayret göstermelidirler.
Allah-ü Taâlâ, cümlemize başarısını arkadaş eylesin.
Bir başka rivayette şöyle anlatıldı:
Resulüllah S.A. efendimiz, o taştan Burak'a bindi; Burak'la semalara yükseldi.
Bir başka rivayette ise, Resulüllah S.A. efendimiz şöyle anlattı:
- O merdivenin başında ulu bir melek gördüm; o melek iki elini açacak olsa, yedi kat yer ve yedi kat gök iki eli arasında mahvolur. O melek bana selam verdi; sevgi gösterdi. Sonra şöyle dedi:
- Ya Resulellah, Âdem'den a.s. yirmi beş bin sene evvel yaratıldım. O zamandan beri sizi istikbal için; tam bir sevgi ve daima size salâvat ile meşgul olarak bu makama ayak basmanızı bekliyordum. Allah'a hamdolsun; bu devlete bu gece erdim.
- O melekten ayrıldıktan sonra bir deryaya vâsıl oldum. O deryanın iki yüz sene yolluk kalınlığı vardı. O derya Allah'ın kudreti ile asılı duruyor; bir damla dahi su damlamıyordu. Karada ve denizde ne kadar mahluk varsa, o deryada mevcud idi. Gayet de dalgalı idi.Derler ki:
Güneşe bakıldığı zaman, görünen titreşimler, o denizin dalgalarındandır.
Resulüllah S.A. efendimizin anlattığına devam edelim:
- Bundan sonra, yel hazinesine eriştim. Yelin yetmiş bin muhkem zinciri vardı; kuvvetlice bağlanmıştı. Yetmiş bin melek, onu tutup zaptediyorlardı.Bir başka rivayette ise şöyle buyurdu:
Bundan sonra dünya semasına eriştim. Onu Allah-ü Teâlâ yeşil zümrütten yaratmıştı.
- Su le dumandan yaratmış.Resulüllah S.A. efendimiz, bu semanın ismi için, bir rivayette:
- Refia.Denildiğini anlattı; bir başka rivayette ise:
- Rekia.Denildiğini anlattı. Bu semanın hazinedarı için ise, şöyle anlattı:
- İsmail'dir. Ki bu: Meleklerin peygamberlerindendir.Resulüllah S.A. efendimiz, bundan sonra, semalara ulaşmasını anlatıyor.
B İ R İ N C İ S E M A
Resulüllah S.A. efendimiz şöyle buyurdu:
- Birinci semaya eriştim. Cebrail birinci semanın kapısını vurup:
- Aç!.
Diye seslendi. O kapının adına:
- Bab-ı Hıfz. (koruma kapısı )
Derler. Kızıl yakuttan bir kapıdır. O kapının kilidi incidendir. İçeride o kapının bakıcısı olan İsmail; öyle bir ses çıkardı ki, öylesini hiç işitmedim:
- Bağırıp da:
- Aç!.
Diyen kimdir?
Dedi: Cebrail ona cevap olarak:
- Cebrail'im.
Deyince, bu sefer:
- Ya yanında ki kimdir?
Diye sordu. Cebrail:
- Muhammed'dir.
Deyince, tekrar sordu.
- Ona peygamberlik verildi mi?
Onun bu sorusuna da Cebrail:
- Evet ona peygamberlik verildi.
Deyince İsmail tekrar sordu:
- Buraya gelmesi için talep ve davet olundu mu?
Onun bu sorusuna da Cebrail şöyle cevap verdi:
- Evet davet olundu.
Bundan sonra İsmail şöyle dedi:
- Merhaba hoş geldin; ne güzel bir gelici geldi.
Ve. Kapıyı açtı.Bir rivayette şöyle anlatıldı:
Resulüllah S.A. efendimiz, Mescid_i Aksa'da ki taştan Burak'a binip semaya yükseldi. Yerden semaya kadar olan mesafe, beş yüz yıllık yoldur. Her semanın kalınlığı beş yüz yıllık yoldur. Her iki semanın aralığı da beş yüz yıllık yoldur.
Devamı 5. Bölümde...
0 Comments
Yorum Gönder